Eğitim başka, öğretim ise başkadır. İdarecilik ise bambaşkadır.Eğer gerçekten güçlü bir devlet, gelişmiş ve aydınlanmış bir ülke olmak istiyorsak en büyük atılımımızı eğitimde yapmamız gerektiği açıktır.
Son günlerde birçok öğretmen ile okul ortamları hakkında görüşme fırsatım oldu. Her biri farklıokullarda oldukları için de birçok yeni bilgi edindim. Bazılarını takdir ederken bazılarında ise gerçekten çok şaşırdım ve çok sinirlendim.
Eğitim sistemimiz sadece öğrenci ve öğretmenden müteşekkil değildir. Eğitim sistemimizin öğretmen, öğrenci, veli, rehberlik ve idare ayakları bulunmaktadır. Bu beşini koordine etmek ise idarenin görevidir. Konu geniş olduğu için bu yazımda öğretmen, veli, rehberlik ve öğrenci kısmına değinmeyeceğim. Eğitimin en önemli ayağı olan idare ayağına değineceğim. İdarecilerin gerçekten işini layığıyla yapan, öğretmenlik mesleğine saygı duyan, çözüm üretme odaklı, hakkaniyetli, adaletli ve başarı odaklı olmaları esastır. Ama unutulmamalıdır ki eğitim sistemimizin en stratejik unsuru ve en güçlü aktörü de öğretmendir. Öğretmen sınıfın lideridir, sınıfta tek yetkili odur.
Sayı yetersizliğinden dolayı birçok yeni ve tecrübesiz kişinin idareci yapılması beraberinde de birçok sorunu getirmektedir. Çözüm üretme odaklı olamayan, öğrenci, öğretmen, rehberlik ve veli ilişkisini koordine edemeyen, insiyatif alamayan ve bunların üstüne öğretmenleri ve öğrencileri daraltmayı marifet sayan bazı idareciler kendi zihinlerini sadece okul bahçesine ve okul duvarlarına hapsederek kendi küçük dünyalarında yaşamaktadırlar.
Sadece küçük birkaç örnek vermek istiyorum. Düşünebiliyor musunuz, öğrencilerin yaramazlıklarıyla baş etmeye çalışan ve bin bir zorlukla ders anlatmaya çalışan bir öğretmen sınıfta tek yetkili olmasına rağmen, iş bilmez bir okul müdürü sınıf kapısını çalmadan direkt içeri girmekte ve öğretmene bir açıklama yapma gereği dahi duymamaktadır. Bu terbiyesizliğin sayısız defa tekrarlandığını düşündüğünüzde, öğretmenin sınıftaki otoritesini yok sayan bu vasıfsız idarecinin, etik ilkelerle bağdaşmayan hatta disiplin mevzuatına konu edilebilecek bu hareketinin bir açıklaması olabilir mi?
Peki ya ders programlarını keyfi ve adaletsiz yaparak kendince öğretmenleri kendine muhtaç kılmaya çalışan idareci hakkında ne düşüneceğiz? Girmediği dersleri girdi gibi göstererek evrakta sahtecilik, haksız kazanç ve görevi kötüye kullanma suçlarını işleyen bir başka idareci sizce işlediği suçların büyüklüğünü ve sonuçlarını tahmin ediyor mudur? Bunlar buzdağının sadece gözüken kısımları. Öğretmenine ve devletimize bunu yapan idarecinin olduğu okulda öğretmenlerin mutlu ve huzurlu olması mümkün müdür? Huzurlu ve mutlu bir ortamı olmayan öğretmenlerin öğrencileri başarıya taşıması mümkün müdür? Her insanın mutlu olmaya, huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamaya ve çalışmaya hakkı vardır. Bu sosyal devlet olmanın gereklerinden biridir. Başarı da ancak huzurlu bir ortamda mümkündür.
İşte bu sebeple devletimizin idareci yapacağı herkesi altı aylık ciddi bir eğitimden geçirmesi elzemdir. Bu altı aylık eğitim formalite icabı bir eğitim olmamalıdır. Ülkenin en iyi eğitmenleri aracılığıyla idareci adaylarına psikoloji, iletişim ve etik gibi dersler öğretilmelidir. İletişim kurmasını bilmeyen, etik ilkelere uymayan, adaletli olmayan, sorumlu olduğu kişilerle uğraşmayı kendi küçük dünyasında marifet sayan hiç kimse idareci yapılmamalı ve yapılanlar da görevlerinden alınmalıdır. Bu eğitim sistemimizin iyileştirmesi için en büyük adım olacaktır. Saygılarımla.
Dr. Özgür AYDIN