Siirt’te Türkiye’nin en büyük kahvehanesini açmak nasıl bir fikir?
Aynı anda 1000 kişinin çay içebileceği, nargile çekebileceği, okey veya iskambil oynayabileceği; kışın sıcak, yazın serin ve üstü açılabilir bir mekan ihtiyaç değil mi?
Bu işin ironisi!
Kahvelerin gece gündüz bu kadar dolu olması ve müdavimlerinin fazlalığı bizi neden rahatsız etmez?
Bugün günlerden Perşembe
Saat gecenin 24’ü.
Yarın mesai var.
Ancak diğer günler gibi Siirt sokakları yine cıvıl cıvıl.
Kahveler dolu, parklarda yığınla insan.
Bu normal mi?
Türkiye’nin genç nüfus oranının en yüksek olduğu; ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı Türkiye’nin en geri kalmış kentlerinden biri olan Siirt’in bu keyfi lüksü nereden?
Hem tarımla hem de hayvancılıkla uğraşan insanların ortak özelliği ;
akşamları erken uyumak, sabahları erken uyanmak değil mi?
Peki o halde Turizm bölgelerinin bu alışkanlığını kim Siirt’e, Siirtlilere empoze ediyor?
Kim bu kahvelerdeki, kafelerdeki, parklardaki insanlar…
Hiç mi iş olanakları yok?
Sabah kaçta kalkarlar?
Bu böyle devam mı edecek?
Akşam ezanı ile tüm aile efradının evde olduğu ve iş dışında akşam dışarı çıkmaların istisna olduğu zamanları özlemek arabesk mi olur?
"Sabahın erken saatlerinde bereket ve başarı vardır." Hadisinin yanına; “dengeli bir ruh sağlığının ilk şartı, sabahları erken kalkmaktır” diyen bilimi koyup yeniden düşünmek yerinde olmaz mı?
Bizim bu tembelliği pekiştiren alışkanlığımızı gözlemleyen yeni jenerasyonu, gençlerimizi, evde tutamadığımızda iş işten geçmiş olmasın!
Müdavimi, sayısı ve mekanda geçirilen sürenin fazlalığı üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi ve makalelere konu olması gereken bir konu.
Son sözü Küreselleşmeye Direnme Mekanları “Siirt Kahvehane Kültürü” makalesinin yazarı Doç Dr Figen Kanbir söylesin:
“Kahvehane sakinleri gündelik hayatın monotonluğu bir başka monoton faaliyetle eksiltme yoluna girmişlerdir. “